Arkadaşının Ağızından Erdem Beyazıt'ın Şiiri
Celâdetle lirizmin buluştuğu şiir
Erdem Bayazıt’la yarım asrı devirmiş bulan ilişkimiz, kelimenin tam ve kâmil anlamıyla bir dostluk olarak yaşanmıştır. 1955 yılında, Maraş Lisesi’nin birinci sınıfına başlamış öğrenciler olarak tanıştığımızda o, çoktandır şiirlerini yazmaktaydı.
Maraş’ın yerel gazetelerinde olsun, gene aynı dönemde rahmetli Cahit Zarifoğlu, rahmetli Alaeddin Özdenören, rahmetli Sait Zarifoğlu, Hasan Seyithanoğlu ve daha başka arkadaşlarımızla çıkardığımız dergilerde, kader, bizi daima aynı adreslerde buluşturdu. Edebiyat ve Mavera dergilerinin çıkartılmasında da, bu isimlere ek olarak rahmetli Akif İnan, Nazif Gürdoğan’la aynı ortak etkinlikleri paylaştık.
Her şiir için söz konusu olabileceği gibi Erdem Bayazıt’ın şiirine de çeşitli açılardan yaklaşmamız mümkündür.
Modern dünyanın bir şairi olarak ve modern dünyada yaşayan bir şair olarak, onun şiirine hangi perspektiften bakmalıyız?
Acaba Yunus Emre’nin veya Mevlânâ’nın veya Fuzuli’nin ve benzeri şairlerin şiirlerinde tebellür eden İslâmî duyarlığı özdeş olarak Erdem Bayazıt’ın şiirinde bulmaya çalışmak bizi sakil bir anakronizme götürmez mi? Bu soruyu ortaya koyuyoruz; çünkü değindiğimiz anakronizme düşen eleştirmecilerimizin tespitlerine tanık olunmuştur.
Oysa İslâm edebiyatının veya başka bir söyleyişle Müslümanların meydana getirdiği edebiyatın klasik dönemindeki ürünlerle günümüz şairinin ürününü aynı ortak payda döneminde denkleştirmek, bizi, tam da vurguladığımız anakronizme düşürür.
Şöyle ki, klasik dönem Müslüman şairleri, içinde yaşadıkları İslâmî ortamın Müslümanca havasını teneffüs ve terennüm ediyordu. Ancak günümüzün şairi, hiç de klasik dönem şairlerimizin soluduğu kültür ortamında yaşamıyor. Tersine, onun yaşadığı çağ, klasik dönemin tümüyle dışına düşmüş durumdadır. Ne ki, bir Müslüman şairin böylesi bir ortamda bile, yaşadığı çağın havasını Müslümanca bir söylemle terennüm edecek bir şiiri seslendirmesi mümkündür. Bence Erdem Bayazıt’ın denemek istediği şiir, bir Müslüman şairin içinde yaşadığı teknolojik hengameye karşı bir protesto sesi olmaya yönelmiştir. Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü adlı kitabında bize çok yakın duran bir değerlendirmede bulunarak: “Barbar güçlerin, teknolojinin yıktığı, Tanrı’dan kopardığı insanın manevî kurtuluşunu arayan …” bir şiir olarak değerlendiriyor. Bu şiir, elbette, klasik dönem şairlerimizde bulunmayan bir eleştirel tonlamayı da barındırmaktadır bünyesinde.
Onun şiirinde, bir yandan Köroğlu’nun, Dadaloğlu’nun celadetli haykırışına denk ünlemlere tanık olurken, bir yandan da protestosuna mâkes olan yiğitçe kahırlanmalar işitiriz. Uzaklardan Dede Korkut’un hikemi tavrına hoşâmedî yapıldığını görürüz.Ancak bu şiirin dibinde yatan ve o şiirin usaresi mesabesinde duran lirizmi ihmal etmememiz gerekiyor. Erdem’in, birkaç yıl önce Kaşgar dergisinde yayınlanan ve elimizdeki Şiirler -Sebeb Ey, Risaleler, Gelecek Zaman Risalesi- toplamında yer alan “Kız Kulesi” şiiri, söz konusu lirizmin doruk noktasında yer alıyor. Bu şiirin içinde yer alan dramanın ve tonlamasındaki facia atmosferinin; bunun yanında süregelen içli ve dokunaklı söylemin onun yeni yazacağı şiirlerde nasıl dışa vuracağının işaretini de veriyor. Bu itibarla, yazacağı muştusunu verdiği Üsküdar Şiiri’ni heyecanla beklediğimizi burada açıklamak istiyorum.
O, şiirindeki ünlemli tonlamayla lirizmi buluşturan söylemiyle kendi alanındaki en olgun bileşimi gerçekleştiren şairlerin önde gelenlerinden biridir.
Kaynak:Rasim Özdenören, Kitap Zamanı, Sayı: 25, 4 Şubat 2008, s. 18.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder